Günümüzde satın alınan eşyaların bir çoğuna gerçekten ihtiyaç duyulmuyor veya henüz eskimeden duyulan ihtiyaç ortadan kalkıyor. Özellikle bu günlerde hızlı tüketim ürünleri de denilen hazır gıda ve market alışverişleri de, hafta sonlarına gelen sokağa çıkma yasağıyla birlikte, büyük ölçüde arttı. Kimi insanlar bunun bir istifçilik olduğunu ve tedarik zincirlerinde aksaklığa yol açarak bir çok insanı mağdur ettiğini savunurken, kimilerine göre bu durum yalnızca ihtiyatlılık. Toplumların eğitim ve gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin bütününde istifçilik davranışları gözlenmekte. Örneğin bir ülkede tuvalet kağıdı stokları tükenirken bir diğerinde makarna stokları bitebiliyor. Toplumların tüketim alışkanlıklarındaki bu değişiklik henüz bilimsel olarak açıklanamamış olsa da ihtiyacından fazla alışveriş yapma arzusu herkes için ortak bir nokta.
Bunun yanı sıra alış veriş artık hiç olmadığı kadar kolay. Milyonlarca alıcı ve satıcının bulunduğu uluslar aradı pazarlara e-ticaret yoluyla erişilebiliyor. Bu sayede tüketicilerin konfor alanlarından ayrılmadan sipariş vermeleri mümkün. İşte tam da bu yüzden çoğu zaman gerçekten ihtiyacımız olmayan ürünleri satın alıyoruz. Özellikle ödemeyi kartla yaptığımız e-ticaret yönteminde ürünün fiyatı ikinci planda kalıyor ve satın alma eğilimi artıyor. Araştırmalara göre tüketicilerin bir çoğu beğendikleri ürünü nakit almaları gerektiğinde aslında gerçekten ihtiyacı olup olmadığını düşünüyor. Sürekli internetten yapılan alış verişler bazen istifçilik kavramını hayatımıza getirebiliyor. Bir çok insana göre psikolojik bir sorun olarak kabul edilen istifçilik kavramının davranışçı terapiler yoluyla tedavi edilmesi mümkün ancak bir çok insan belki bir gün lazım olur diye yaptığı alışverişlerinden rahatsız değil, üstelik bunun bir hastalık olabileceğine de inanmıyor. Durum böyleyken tedavi sürecine başlamak da zor oluyor, çoğu zaman kişinin yakın çevresinden gelen şikayetler sonucu kişi tedaviye yönelmekte.
Salgın dönemlerinde ise istifçilik ve ihtiyaç konuları daha da önemli bir hal almaktadır. Örneğin makarna ihtiyaçtır fakat kaç paketten sonrasının istifçiliğe gireceği kişiden kişiye değişmektedir. Bu noktada en önemli adım aslında tüketicinin neye ihtiyaç duyduğunu bilmesi, ne kadar fazlanın ihtiyatlılık, ne kadar fazlanın ise istifçilik olacağını ayırt edebilmesidir. İnsanların hayati tehlike hissettiklerinde gösterdikleri bu aşırı tüketim davranışları ürün fiyatlarının artmasına ve artan taleple birlikte tedarik zincirlerinin aksamasına sebep olmakta. Öte yandan yalnızca tüketim ürünleri değil aynı zamanda oluşan kaygı ve endişe sebebiyle parasal piyasalarda bu durumdan kötü etkilenmiş durumdalar. Henüz hastalık son bulmadan milyonlarca insan işsiz kaldı veya ücretsiz izne çıkarıldı. Ekonomik dalgalanmanın etkisi ilerleyen yıllarda da etkisine devam edecek ve kaybedilen üretim ve zamanın telafisi için sanayileri zor durumda bırakacağa benziyor. Üstelik bu durumun ne zaman son bulacağı veya piyasada satın alınabilecek ürünlerin sürekliliği de bir diğer belirsizlik arasında yer alıyor. Finansal piyasalar açısından bakıldığında her zaman bir risk ve belirsizlik vardı fakat şu anda en yüksek noktalardan birine ulaştığı savunulabilir. Bu salgından hangi ülkelerin veya piyasaların en az kayıpla çıkacağı ise salgın tamamen bitene dek bir sır olarak kalacağa benziyor.
Öte yandan tüketim üzerine kurulan bütün ekonomilerde olduğu gibi kredi, kredi kartı ve kira borçları tavan yapmış bir durumdaydı. COVID-19 salgını sebebi ile işsiz kalan insanlar borçlarını ödeyemez hale geldi. Üstelik bu durum yalnızca bir kaç kişi için geçerli değildi. Bu yüzden de küresel ekonomik bir sorun haline gelmeye başladı. Ünlü iktisatçı Keynes'e göre eğer bankaya 100 dolar borcunuz var ve ödeyemeyecek durumdaysanız büyük bir sorunla karşı karşıyasınız demektir fakat eğer bankaya 1 milyon dolar borcunuz var ve ödeyemeyecek durumda iseniz banka büyük bir sorunla karşı karşıya demektir. Bu durum bankaların ve ekonomilerin bu günkü durumlarını büyük ölçüde karşılamaktadır.