Omega Takımı adı altında 2018 yılında kurulmuş olan bu ekibin tek bir amacı vardı. İnsanlığa yardımcı olacak bir YAPAY ZEKA sistemi kurmaktı. Bu bir yönden faydalı bir düşünceydi ama yanlış insanların eline geçtiğinde küresel bir felaket de doğurabilirdi. Zamanında Manhattan projesi için de içinde buna benzer çok yetenekli insanlar ve fizikçiler bir araya getirilmişti. Ama sonuçta nükleer silahlar ortaya çıktı ve 2. Dünya Savaşında neredeyse insanlık yok oluyordu. Bir kez daha böyle bir felaket doğmaması için ne uluslararası büyük şirketlerden ne de çok güçlü devletlerden bile yardım almadan gizli olarak geliştirmeleri gerekiyordu.
Yapay zekanın adına PROMETHEUS adını vermişlerdi. Diğer teknoloji şirketlerinin geliştirdiği dar yapay zeka örneklerinden farklıydı. Omega takımı Prometheus’u GENEL YAPAY ZEKA olması için geliştiriyordu. İnsanların sahip olduğu sosyal becerilerden şimdilik yoksundu ama onun bir konuda en iyisi olması için çalışmışlardı. Prometheus diğer yapay zeka sistemlerini programlayabilme yeteneğine sahipti. Adeta makine tasarlayabilen bir makine gibi olmasını istemişlerdi. Eğer kendinden daha iyi bir yapay zekayı geliştirebilirse zaman içerisinde ihtiyaç duyabileceği diğer şeyleri de bu zekayı kullanarak kolaylıkla öğrenebilirdi.
29 Haziran 2018 de bir Cuma günü saat 09:00 da Omega takımı geliştirdikleri bu yapay zekayı Prometheus’u çalıştırmaya karar vediler ve düğmeye bastılar. İyi havalandırılmış kapalı bir odadaki bir bilgisayarda çalışmaya başladı. Güvenlik gerekçesi ile onu internete bağlamamışlardı fakat yanındaki sabit disklere internette ki önemli bazı sitelerin kopyalarını koymuşlardı. Wikipedia’nın tamamı, Youtube’dan bazı videoları, Twitter ve Facebook’tan bazı sayfalar ve yazıları gibi. Bu bilgileri kendisini eğitmek için kullanacaktı. Diğer teknoloji firmalarının yıllardır kullandığı makine öğrenme becerisini kazanmak için bu tür örnek verilere ihtiyacı vardı.
Omega takımının üyeleri tanıdıkları kişilere ailelerine ne yaptıkları hakkında hiçbir bilgi vermemişlerdi. O hafta sonu bir şirket etkinliği için ofiste kalıp çalışmaları gerektiğini söylemişlerdi.
Onların kontrolünde Prometheus çalışmaya başlayınca başta çokta başarısız programlamalar yaptı. Fakat bir programcının yüzlerce hatta binlerce yılda yapabileceği bir işi birkaç saniyede yapabileceği için hızla kendi hatalarını düzeltmeye başladı. Saat 10:00 olduğunda kendi yazılımının 2. Versiyonu yani Prometheus 2.0' ı hazırlamıştı. 1. Versiyonuna göre biraz daha iyiydi ama hala insan altı seviyesindeydi. Prometheus’un insan üstü seviyeye gelebilmesi yazılımını versiyon 5.0 a yükseltmesi gerekiyordu ve bunu da saat 14:00 civarlarında başarmıştı.
Omega takımındakiler kendi yazılımı olan Prometheus’u kendini bu denli geliştirmesini ağızları açık bir şekilde takip ediyordu. Akşama doğru saat 17:30 civarlarında Prometheus 10.0 hazırdı. Omega takımı artık planın 2. aşamasına geçmeye karar verdiler ‘’Para Kazanma Aşaması’’. İlk hedefleri Amazon’un kurduğu Mechanical Turk idi. Amazon tarafından 2005 yılında kurulan bir kitlesel kaynak pazarıydı. Dünyanın dört bir tarafından gelen insanlar bu siteye girerek orda verilmiş görevleri yapıp para kazanıyorlardı. Web sayfalarının ya da resimlerin açıklamalarını yaparak veya ses dosyalarını deşifre ederek onları metine dönüştürmek gibi yüzlerce görev yerine getiriyordu. Omega takımı Prometheus’u bu siteye sahte bir isimle sokarak normalde insanların yaptığı bu görevleri yaparak para kazanmayı amaçlamıştı. Prometheus bu görevleri bir insan kadar iyi yaptığı için kimse bunların bir yapay zeka tarafından yapıldığını fark etmedi.
Fakat görev sayısı arttıkça Prometheus’un üzerinde çalıştığı bilgisayar yetersiz kalmaya başladı. Bunun üzerine Omega takımı bir başka Amazon servisi kullanarak sanal bilgisayarlar kullanmaya başladı. Buraya harcadıkları her 1 dolar karşılığında Prometheus’un tamamladığı işlerden 2 dolar kazanıyorlardı. Amazon’un bir servisine yatırım yapıp diğer servisinden kazanç elde etmek fikri Amazon’ un bile aklına gelmemişti. İzlerini kaybettirmek için Mechanical Turk üzerinde binlerce sahte hesap açmıştı. Prometheus’un elde ettiği kar her 8 saatte 2 katına çıkıyordu. Bir süre sonra Mechanical Turk üzerinde tamamladıkları görev sayısı belirli bir sayıya gelince ve bir doygunluğa ulaşınca artık burada birkaç milyon dolardan fazla para kazanamayacaklarını anladılar. Ama bu miktar bile bir sonraki aşamayı fonlamaları için yeterliydi.
Projenin başlangıcından beri en yüksek karı en hızlı şekilde gerçekleştirebilecek yatırımları hedeflemişti. Çeşitli regülasyonlardan ötürü borsayı elemek zorunda kaldılar. Öyle bir saha bulmaları gerekiyordu ki bu saha yapay zeka tarafından hızla geliştirilebilmeli ve çokça satılabilmeliydi. Böyle bir saha vardı aslında hatta yapay zekalar bu sayede insan üstü seviyeye çıkmışlardı; ‘Bilgisayar Oyunları’. Prometheus rahatlıkla insanların ilgisini çekebilecek bir oyunu kodlayabilirdi. İnsanlar bu oyuna doğrudan bağlanabilirse çok büyük miktardaki verileri de işleyerek insanların tercihlerini analiz edebilirdi.
Omega takımının da severek oynadığı bu oyun 11 Kasım 2011 de piyasaya çıkan The Elder Scrolls V Skyrim'di. Bu oyun piyasaya çıktığının daha ilk haftasında 400 milyon dolar elde etmişti. Prometheus kiralamış olduğu bu bulut bilgisayar kaynaklarını da kullanarak 24 saatten kısa bir süre içerisinde büyük bir bağımlılıkla bağlanabilecekleri kalitede bir oyun geliştirebilirdi. Bunu satışa çıkardıktan sonra da gerçek insanları taklit ederek yine sahte hesapların da yardımıyla forumlarda sosyal medyada bir baz oluşturup oyunun gündemde kalmasını sağlayabilirdi. İlk hafta da 250 milyon dolar kazansa yatırımlarını sekiz gün içerisinde tam sekiz kez ikiye katlamış olurlardı. Prometheus her 24 saatte bir bu kalitede bir oyun çıkartırsa 10 milyar dolar gelir ile çok kısa bir sürede oyun endüstrisini sature edebilirlerdi.
Fakat Omega takımının siber güvenlik uzmanı böyle bir stratejinin kendileri için çok büyük bir risk oluşturabileceği konusunda diğer arkadaşlarını uyardı. Eğer Prometheus’u doğrudan internete bağlarlar ve bir şekilde kendi kaderini belirleme şansını ona verirlerse bunun sonuçlarının neler olabileceğini onlar bile kestiremiyordu. Bu yüzden Prometheus'u kapalı odasında kalması konusunda karara vardılar. İnternete kaçmasına izin vermemeliydiler. Dış dünya ile olan iletişimini sürekli kontrol etmeliydiler. Amazon’dan kiraladıkları sanal bilgisayarlarda da kendi geliştirdikleri özel bir işletim sistemini kullanıyorlardı. Pandora’s Box adını verdikleri bu işletim sistemi sadece Prometheus’un yönergelerine göre bir görevi gerçekleştirip belge olarak onlara iletiyordu. Bugün kullandığımız yazılımlarda da görebileceğiniz üzere Sandbox adı verilen yönteme benzeyen bir güvenlik önlemiydi bu.
Omega takımı borsa ve bilgisayar oyunu seçeneklerini eledikten sonra saha arayışına devam ettiler. Tümüyle dijital kolay üretilebilinen ve kolayca anlaşılabilinen bir ürüne ihtiyaçları vardı. Bir medya şirketinde karar verdiler. Animasyon filmleri üreteceklerdi. Cuma sabahı düğmesine basarak çalıştırdıkları Prometheus Pazar sabahına kadar oldukça yetenekli bir hale gelmişti fakat çok hızlı olsa da hala dar bir kapasiteye sahipti. İki gün boyunca yazılımını Mechanical Turk’teki görevleri çok iyi bir şekilde yerine getirmek üzere kendini optimize etmişti fakat bir film yapmak için optimize etmemişti. Bu konuda çok kötü bir durumdaydı ama bu başarısızlığının sebebi çok doğaldı.
Örnek vermek gerekirse ünlü yönetmen Steven Spielberg doğduğunda film yapmak konusunda ne kadar yetenekliyse daha iki gün önce doğmuş Prometheus da o kadar yetenekliydi ama o da bir bebek gibi ne isterse öğrenebilirdi yeter ki bunun için gerekli kaynaklara erişebilsin. Zaman konusunda tüm insanlardan daha şanslıydı çünkü bebek Steven Spielberg’in yazmayı öğrenmiş bir çocuk haline gelebilmesi yıllar sürmüştür fakat Prometheus bunu Cuma sabahı doğduktan birkaç dakika sonra öğrenmiş ve sonra Wikipedia’nın tamamını ve yanında birkaç milyon kitabı da okuyup öğrenmişti ve bunu dakikalar içerisinde yapmıştı. Ama film yapabilmek için sadece bunlar yeterli değildi. İnsanların ilgisini çekebilecek bir senaryo yazabilmek için insanı onun doğasını ve birlikte oluşturdukları toplumu derinlemesine anlaması gerekiyordu. Senaryo yazmak ile de iş bitmiyordu. Bunu görselliğe çevirmek, aktörlerin 3 boyutlu modellerini üretmek, seslerini sentezlemek, karmaşık sahneleri tasarlamak ve anime etmek, hareketlendirmek, güzel bir müzik bestelemek gibi şeyleri öğrenip yapabilmesi gerekiyordu.
Bütün bunlara bir yerden başlaması gerekiyordu ve Prometheus Pazar sabahı filmler izlemeye başladı. Ortalama 2 saatlik filmleri 1 dakika içerisinde izledikten sonra aynı dakikanın içinde o filmle ilgili yazılmış tüm kitapları, yapılmış tüm yorumları ve eleştirileri de okuyup topladığı bu bilgileri analiz ediyordu. Bir kaç yüz filmi bu şekilde bitirdikten sonra Omega takımı ilginç bir şey fark etti. Prometheus artık filmle ilgili yorum ve eleştirileri okumadan tahmin edebilmeye başlamıştı.
Pazar akşamı olduğunda Prometheus ilk animasyon projesini tamamlamıştı. Disney’in Frozen filmine benzer bir animasyon filmi oluşturmuştu. Omega takımı izlemeye başladıktan sonra bazı sahnelerde gülmeye, bazı sahnelerde gerilmeye başladılar. Kendilerini öylesine kaptırdılar ki tüm duygularıyla içine çekildikleri bu filmin bir yapay zeka tarafından kurgulandığını bir müddet sonra tamamen unuttular.
Film bittiğinde kurdukları medya şirketinin en önemli eksiğinin tamamlanmış olduğuna ikna oldular. Omega takımı bu ana uzun süredir hazırlanıyordu. Medya şirketinin kurulum işlemlerini aylar önce tamamlamış ve hatta bu şirkete sahte işe alımlar bile yapmışlardı. Birkaç tane de paravan şirket kurup işlerini onlar üzerinden yürütmeyi planlamışlardı. Sibirya’daki Yakutsk gibi dünyanın düşük gelirli ve ücra bölgelerinde kağıt üzerinde kurdukları bu yeni teknoloji startuplarını en meraklı gazeteciler bile ziyaret etme zahmetine girişmezdi. Gerçekten işe aldıkları birkaç kişi de vardı ama bunların hepsi satış ve pazarlama pozisyonları içindi. Onlara da üretim ekibinin tüm dünyaya yayılmış olduğu ve çok meşgul oldukları için röportaj yapamayacakları bilgisi verildi.
Bu dağıtık yaratıcı işgücü modelini şirketin en önemli özelliği olarak lanse ettiler. Planları Prometheus çalışmaya başladıktan tam 1 hafta sonra Cuma gecesi ilk animasyonu yayınlamaktı. Bunu tek bir farkla sinemada göstermek yerine Netflix ve Hulu benzeri sitelerin yaptığı gibi internet üzerinden stream etmenin daha iyi bir strateji olacağına karar verdiler. Bölümler halinde yayınlanacak olan animasyon dizisinin ortalama 30’ar dakikalık her bir bölümü haftadan haftaya yayına girecekti. İlk bölüm ücretsiz olacak ama en heyecanlı yerinde biteceği için diğer bölümler parayla izlenebilecekti. Başlangıçta 3 ayrı diziyle çıkış yaptılar. Farklı izleyici tiplerinin ilgisini çekebilecek farklı konular belirlemişlerdi.
İlk 2 haftada Prometheus’un film yapma becerileri oldukça gelişti. Karakter simülasyonları konusunda daha başarılı algoritmalar kodladı. Üstelik tüm bunları çok dilli olarak yapabiliyordu. Animasyon karakterleri İngilizce yerine Türkçe konuşunca ağız hareketleri de ona uygun bir şekilde optimize ediliyordu. Bunlar karton karakterler olduğu için yapması nispeten kolaydı. Prometheus henüz foto gerçekçi insan yüzleri oluşturamıyordu. O yüzden gerçekçi filmlerde kullandığı karakterler genellikle baştan aşağı zırhlı ve maskeli oluyordu. Bu dizileri izlediğinizde şaşırtıcı bir şekilde bağımlılık yapıyorlardı. İzlerken bir yerlerden onları hatırlıyor gibi oluyordunuz ama tam olarak benzerleri yoktu. Müzikler eskiden yapılmış başka müzikleri andırıyordu. Konular başka filmlerdeki konularla benzeşiyordu. Bunlar öyle bir dozda ayarlanmıştı ki bir çeşit nostaljiyle harmanlanıp müthiş bir zevkle tüketiliyordu.
Burada bir ara verelim. Aslında böyle bir şey yaşanmadı ve bu hikayeyi Barış Özcan’ın Youtube kanalında izlediğim bir videodan öğrendim. Bu hikayenin yazarı aslında MIT’ de bir fizik profesörü olan Max Tegmark’tır. Max Tegmark dünyanın en önemli yapay zeka uzmanlarıyla görüştükten sonra kitabını kaleme aldı.
Hikayenin devamında bu medya şirketi üretim konusunda bir sıkıntı yaşamadığı için kendisini de çeşitlendirerek, haber kanalları açarak tüm dünya medyasını yönlendirmeye başlıyor. Çok büyük miktarlarda kazanç elde ederek gizlice başka teknoloji şirketleri de kuruyor ve Prometheus’un genel yapay zekasının yardımıyla bu şirketler önce diğer rakipleri elimine ediyor sonra da hükümetler üzerinde baskı kurmaya başlıyor. Öte yandan kazancının bir kısmını halkla doğrudan ya da dolaylı olarak paylaşarak onların da hem gönlünü hem de oy gücünü kendisine çekiyor. Nihayetinde Omega takımı Prometheus yapay zekası sayesinde öyle bir noktaya geliyor ki dünya tarihindeki en büyük değişime tanık oluyoruz. İlk kez tüm dünya üzerinde tek bir güç söz hakkına sahip oluyor.
Şimdi kendimize dönüp şunu soralım; Bu hikaye gerçek olsaydı bunu fark edebilir miydik?
Gerçek dünyada bir gün ya da bugün bir Omega takımının kapalı kapılar ardında Prometheus’un düğmesine basıp basmadığını belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz...